Ailenin neşe kaynağıdır çocuk.. Öyle ki aileler çocuk sahibi olacağını öğrendiğinde bir bayram havası eser evlerde. Çocuk doğar ve o neşe kat be kat fazlalaşır. Her an size muhtaç ve aynı zamanda inanılmaz güzel ve bir o kadar da şirin bir varlık vardır karşımızda. Allah'ın bize bahşettiği, saymakla bitmeyecek en önemli nimetlerinden biridir o.
Ne var ki çocuğumuza olan sevgimizi çok da dengelemeyebiliriz. O kadar severiz ki o çocuğu, adeta dünya onun etrafında döner. En basiti ağlasa ya da ufak bir rahatsızlık geçirse dünya bize zindan olur. Peki ya vefat etse ne yaparız? Düşünmek bile ne kadar acı veriyor değil mi? Çocuğumuza olan sevgimiz aşırı olduğundan, başına bir iş geldiğinde İslami bakış açısı unutulabiliyor malesef.
İşte Bediüzzaman Said Nursi, Allah'ın bize bir lutuf olarak gönderdiği çocuklarımız vefat ederse, bir müslüman olarak nasıl düşünmemiz gerektiğini ve nasıl tepki vermemiz gerektiğini, temsili bir hikaye ile o kadar güzel anlatıyor ki, adeta içimizdeki tüm korkular uçup gidiyor.
İşte o satırlar:
İşte o satırlar:
Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O biçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkar hakim ona bir adam gönderir, der ki:
“Şu çocuk çendan senin evladındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim.”
O adam ağlar, sızlar, “Benim medar-ı tesellim olan evladımı vermeyeceğim” der.
Ona arkadaşları der ki: “Senin teessüratın manasızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek—şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa...”
İşte, şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü’minlerin evladı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli:
Şu veled masumdur; onun Halıkı dahi Rahim ve Kerimdir. Benim nakıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kamil olan inayet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü’l-Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kimbilir ne şekle girerdi! Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder